
2024-2025 yılı akademik yılı değerlendirme raporu ile ilgili ülke genelinde üniversite önünde basın açıklaması yapan Eğitim-İş İzmir Yükseköğretim Şubesi, İzmir’de İzmir Demokrasi Üniversitesi önünde toplantı. İzmir Demokrasi Üniversitesi’ndeki hukuksuz uygulamalar nedeniyle açıklamayı burada yapmayı uygun gördüklerini belirten Şube başkanı Elbey Kale, üniversitelerin kuşatma altında olduğunu söyledi. “Üniversiteyi özgür bırak” yazılı pankart açan Eğitim İş üyeleri sık sık, “Özgür özel demokratik üniversite”, “Akademi Türkiye’de kalmak istiyor”, “Parasız eğitim parasız sağlık”, “Torpil değil hak edilmiş gelecek”, “Vakıflara değil üniversitelere bütçe”, Kayyun rektör istemiyoruz” ve “Mobbing insanlık suçudur” sloganları attı.
“6,8 MİLYON ÖĞRENCİ VAR”
“Yükseköğretimin, akademik özgürlüğün, bilimsel liyakatin, düşünce özgürlüğünün ve gençliğin geleceği gasp ediliyor” diyen Elbey Kale, “Ve biz Eğitim-İş olarak diyoruz ki: Bu karanlığa teslim olmayacağız. Üniversitelerimiz bilim değil, rant üreten kurumlara dönüştürülüyor. Akademik liyakat yerine yandaşlık, özgür düşünce yerine itaat dayatılıyor! Üniversiteler apartman dairelerine sıkıştırılmış; akademik kadrolar bilimsel başarıya değil, siyasi yakınlığa göre belirleniyor. Gençlerimiz nitelikli eğitim hakkından, akademisyenlerimiz özgür bilim üretme ortamından mahrum bırakılıyor. Rakamlar yalan söylemez; üniversiteler alarm veriyor! 2024/2025 verilerine göre, 129’u devlet, 79’u vakıf olmak üzere 208 üniversitede, 185 bini aşkın akademik personel ve 6,8 milyon öğrenci bulunuyor. Ancak ne yazık ki bu dev sistem artık eğitim ve bilim üretme işlevini yitirmiştir. Bilimsel yayın yapmamış isimler rektör olarak atanırken, ilerici akademisyenler soruşturma, baskı ve sürgünlerle susturulmaya çalışılmaktadır” diye konuştu.
“AKADEMİK ÖZERKLİK AÇISINDAN 35 ÜLKE ARASINDA 35. SIRADAYIZ”
Üniversitelerin ticarethane mantığıyla işletildiğini aktaran Kale, “Vakfı dahi olmayan vakıf üniversiteleri, bir kampüsü dahi olmayan apartman üniversiteleri adeta birer ticarethane mantığı ile işletilmekte ve diploma pazarlayan kurumlar haline gelmiştir. Reklam bütçeleri AR-GE harcamalarını geçen bu kurumlar, akademik ciddiyeti zedelemektedir. Eğitimin hızla ticarileştirilip paralı hale getirilmesiyle milyonlarca gencimiz eğitimden kopmuş, güvencesiz çalışma koşullarıyla emek sömürüsüne maruz bırakılmıştır. 2015-2023 yılları arasında 2 milyondan fazla genç, üniversite eğitimini ekonomik nedenlerle yarıda bırakmıştır. Mezun olan gençler ise mezuniyet sonrası işsizlik ve düşük ücretle karşı karşıya kalmaktadır. 12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK, bugüne kadar sayısız akademisyeni susturdu, rektörlerle ilgili şikayetleri görmezden geldi, üniversitelerin ruhunu boğdu. Avrupa Üniversiteler Birliği’nin 2024 raporuna göre, Türkiye akademik özerklik açısından 35 ülke arasında 35. sırada! Bu utanç verici tablo, üniversitelerimizin nasıl tek adam rejiminin tahakkümüne sokulduğunun açık göstergesidir” ifadelerini kullandı.
“LİYAKAT YERDE, YANDAŞ ZİRVEDE”
“Rektör atamaları Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasındadır” diye devam eden Elbey Kale, “Anayasa Mahkemesi’nin rektör atamalarında KHK uygulamasını iptal etmesine rağmen bu karar tanınmamış ve üstüne 56 üniversiteye AYM atamaların Anayasaya uygun hale getirmesi için 1 yıl süre vermişken bu süre içinde mahkeme kararına uygun bir yasal düzenleme yapılmadan rektör atanmıştır. Bu, sadece bir anayasa ihlali değil, üniversite özerkliğine açık bir saldırıdır. İktidar AYM kararlarını tanımadığı ve uygulamadığı gibi, Meclis’e yeni bir yasa teklifi sunarak, Cumhurbaşkanına; YÖK üyesi ve üniversite rektörü atama anlamında tam yetki getirilmesini hedeflemektedir. Akademik kadrolar, bilimsel liyakate göre değil, siyasi sadakate göre şekilleniyor. Üniversitelerde yandaşlara yönelik kişiye özel kadroların açılması adeta normalleşmiştir. Üniversitelere yeterli akademisyen kadrosu da verilmiyor. Araştırma görevlisi sayısı 2022’de 52 binken, 2025’te 39 bine düşmüştür” dedi.
“BÜTÇE VAR AMA ÜNİVERSİTELERE YOK!”
2025 yılında devlet üniversitelerine ayrılan toplam bütçenin 487 milyar TL olduğunu hatırlaran Kale, “Aynı yıl Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçe ise 130 milyar TL. Üniversitelerimizin birçoğu teknik donanım, kütüphane, laboratuvar, derslik, yurt ve kampüs açısından yetersiz. Bilimsel üretimin temel unsuru olan araştırma ve kongre katılım imkanları, bütçe yetersizliği nedeniyle sekteye uğramıştır. Bu tablo ülkenin bilime değil, itaate yatırım yaptığını açıkça göstermektedir. Halbuki bütçenin olmadığını söylerken bir yandan Maarif Vakfına bu yıl 6 milyar 774 milyon 954 bin liraya kadar kaynak aktarılmıştır. 2016’da URAP sıralamasında ilk 1000’de yer alan üniversite sayımız 18 iken, bu sayı 2023’te 9’a düşmüştür. Türkiye, bilimsel yayın kalitesi açısından birçok Orta Doğu ülkesinin bile gerisinde yer almaktadır. Üniversitelerimiz adeta liseden hallice yapılara dönüşmüştür. Akademik ve mali özerkliği olmayan, rektörler eliyle eşe dosta akademik unvan dağıtılan yerler olmuştur. Bu politikalar birkaç yıl daha sürdürülürse Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke Türkiye üniversitelerinden mezun olanlara denklik belgesi vermeyecektir. Bunun küresel ekonomide karşılığı, gençlerimizin ellerindeki diplomalarla yurt dışında çalışamamaları olacaktır. Üniversiteler, liyakat yerine iktidara bağlılık esasına dayalı olarak atanan yöneticiler eliyle adeta siyasallaştırılmış, özgür düşüncenin ve bilimsel üretimin engellenmeye çalışıldığı kurumlar haline getirilmiştir. Söyleşi, anma, eğlence gibi etkinlikler bile çağdışı gerekçelerle yasaklanırken, iktidarın sırtını sıvazladığı gerici yapılar üniversitelerde hâkim hale getirilmiştir. 6 yaşında bir çocuğun evlendirilmesini savunarak pedofiliyi meşrulaştıran Nurettin Yıldız isimli sapkının üniversitelerde konuşturulması, bu ülkenin eğitim sisteminin nasıl bir çöküş içinde olduğunu tescillenmesi olmuştur diye konultu.
“ÖĞRENCİLERİN ANAYASAL DEMOKRATİK HAKLARI YOK SAYILIYOR!”
Ekrem İmamoğlu’na destek yürüyüşleri sonrasında tutuklanan öğrencileri hatırlatarak sözlerini sürdüren Elbey Kale, “Öğrencilerin demokratik yollarla haklarını arama girişimleri baskılarla, şiddetle bastırılıyor. Disiplin ve soruşturmalarla cezalandırılan öğrenciler üniversiteden ve KYK yurtlarından uzaklaştırılıyor, haksız yere tutuklanıyor ve eğitim hakları ellerinden alınıyor. İktidar eliyle atanmış rektörlerin, üniversite kampüslerine polisin girmesine izin vermesi; öğrencilere şiddet uygulanması kabul edilebilir bir durum değildir. AKP iktidarı kendisine boyun eğmeyen, itaat etmeyen üniversite öğrencilerini adeta düşman olarak görmektedir. Bu ülkenin en başarılı öğrencilerini haklarını aradıkları için tutuklamanın hiçbir meşru gerekçesi olamaz” ifadelerini kullandı.
“SORUNLAR ARTIYOR!”
Üniversitelerde ayrımcılığın olduğuna dikkat çeken Eğitim İş 4 No’lu Şube Başkanı, “Üniversitelerdeki idari ve teknik personel görmezden gelinmekte, ağır biçimde ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadır. Görevde Yükselme ve Unvan değişikliği sınavının merkezi olarak her yıl açılmaması ve mülakat uygulamaları haksızlıklara yol açmaktadır. Bu sınavlar her yıl en az iki kez yapılmalı ve atamalar bu sınav sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bu sınavlar, sadece şef ve şube müdürlüğü gibi kadroları değil, fakülte/enstitü/yüksekokul sekreteri ve daire başkanı gibi kadroları da kapsamalıdır. İdari personelin çalışma ortamları fiziki olarak yetersizdir. Döner sermaye payları adil bir şekilde dağıtılmamaktadır. Kamu personelinin önemli bir bölümü için yapılan ek gösterge değişiklikleri, teknik hizmetler sınıfında çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarına yapılmamıştır. Bu unvanlarla çalışanların ek göstergeleri 4800-6400 aralığında olmalıdır” şeklinde konuştu.
“ÜNİVERSİTELERİMİZ KURTARILMALIDIR!”
Eğitimde yeni yapılanması gerektiğinin altını çizen Elbey Kale, “Ülkemizin bilimsel geleceği, aydınlık yarınlarımız için üniversitelerin özerk, demokratik ve özgür yapıya kavuşması elzemdir. 12 Eylül darbesinin mirası olan YÖK kaldırılmalı, üniversiteler siyasi otoritelerden bağımsız, demokratik birer eğitim ve araştırma kurumu olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Üniversitelerin yönetim mekanizmalarının demokratik ve katılımcı yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Üniversiteler, Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler tarafından değil, üniversite bileşenlerinin ortak iradesiyle seçilen kurullar eliyle yönetilmelidir. Üniversitelerimizde sürdürülmekte olan özerkliği yok eden müdahaleci politikalar ve akademisyenler, öğrenciler ve idari personel üzerindeki baskılar derhal sonlandırılmalıdır. Yükseköğretime yeterli bütçe ayrılmalı, üniversiteler kamu yararına ve evrensel bilginin ve bilimin üretildiği, ARGE çalışmalarının güçlendirildiği bilim yuvaları haline getirilmelidir. Bilimsel özgürlükler kullanılırken, toplumun gereksinimleri ve öncelikleri temel alınmalı, araştırma alanları bilimsel gelişmeler doğrultusunda seçilmeli, eğitim ve öğretim programları ile ders içerikleri akademik gelişmelere uygun olarak düzenlenmelidir. Akademik ve idari personelin maaş, çalışma koşulları, mesleki ve özlük hakları insanca yaşama ve çalışma koşullarını sağlayacak ve liyakati esas alacak şekilde düzenlenmelidir” dedi.
“İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİ’NDE HUKUKSUZLUK VAR”
Basın açıklamasının yeri olarak İzmir Demokrasi Üniversitesi’ni seçmelerini anlatan Kale, “İzmir Demokrasi Üniversitesi yukarıda saydığımız tüm hukuksuzlukların uygulanmasının birer başarılı örneği olarak bulunuyor. Bu yüzden bu açıklamayı burada yağmayı uygun gördük. İzmir Demokrasi Üniversitesi’nde bir süredir kamuoyunun ve yetkili kurumların dikkatinden kaçmaması gereken ciddi hukuksuzluklar yaşanmaktadır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan sendikal haklar, üniversite yönetimi tarafından açık biçimde ihlal edilmekte; sendika üyesi akademik ve idari personel çeşitli baskı yöntemleriyle susturulmaya çalışılmaktadır. Özellikle sendikal faaliyetlere katılımın engellenmesi, toplantı ve bildirim haklarının sınırlandırılması, görev yerlerinin değiştirilmesi gibi uygulamalar, kamu görevlilerinin örgütlenme özgürlüğüne açıkça müdahale niteliğindedir. Eğitim-İş Sendikası olarak bu hukuksuzluklara karşı sessiz kalmadık. Sorumlu yöneticiler hakkında sendikal faaliyetleri engellemeye dönük eylemleri nedeniyle suç duyurusunda bulunduk. Söz konusu suç duyurularının hukuki süreci tarafımızdan yakından ve titizlikle takip edilmektedir. Üniversitelerde demokratik bir çalışma ortamı sağlanıncaya dek mücadelemiz sürecektir. Bununla birlikte, Sayıştay raporlarında da açıkça ortaya konulduğu üzere, İzmir Demokrasi Üniversitesi’nde kamu ihaleleriyle ilgili ciddi usulsüzlükler tespit edilmiştir. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun yalnızca olağanüstü ve zorunlu haller için öngörülen 21/b maddesi, üniversite yönetimi tarafından keyfi biçimde kullanılmış; rekabete ve şeffaflığa aykırı ihaleler yoluyla kamu kaynakları zarara uğratılmıştır. Dahası, görev süresi sona ermiş yöneticilerin hukuka aykırı biçimde atamalar yaptığı, kurumsal hiyerarşiyi ve liyakat ilkesini hiçe sayan işlemler tesis ettiği bilgisi tarafımıza ulaşmıştır. Bu keyfi uygulamalar hem kamu yönetimi etiğine hem de üniversitenin kurumsal itibarına büyük zarar vermektedir. Üniversite yönetimi ayrıca çalışanlara yönelik baskı ve yıldırma politikalarıyla, yani mobbing uygulamalarıyla eleştirel sesleri susturmaya çalışmaktadır. Fikirlerini özgürce ifade eden akademik ve idari personelin sistematik biçimde hedef alınması, yalnızca bir sendikal hak ihlali değil, aynı zamanda insan hakları ihlalidir. İzmir Demokrasi Üniversitesi yönetimini, hukuk dışı tüm uygulamalara derhal son vermeye; kamuoyunu, yetkili kurumları ve YÖK’ü göreve çağırıyoruz. Üniversiteler; bilimin, özgürlüğün ve demokrasinin yeşerdiği kurumlardır. Hiçbir kamu kurumu, hesap verilebilirlikten, hukuktan ve demokratik işleyişten muaf değildir” ifadelerini kullandı.
Kale taleplerini şu şekilde açıkladı:
- Akademisyenlerin yükselme kriterlerinin kişiye özel olmaktan çıkarılması.
- Akademisyenlerin devamında aldığı unvanlar (Doç, Prof) ilk atandığı atanma kriterlerin geçerli olarak kabul edilmesi.
- Görevde Yükselme ve Unvan değişikliği sınavının merkezi olarak her yıl açılması ve liyakatli atamaların yapılabilmesi için mülakatın kaldırılması.
- Üniversitelerde çalışan İdari Personeller: Üniversitelerin ayrılmaz bir parçası olduğu için İdari Personeller için de Üniversite Tazminatı verilmesi.
- Birinci dereceye gelen tüm kamu görevlilerine 3600 ek göstergenin verilmesi. Düzenleme, yalnızca öğretmen, polis, din görevlisi, hemşire gibi belli meslek gruplarını değil, birinci dereceye ulaşan tüm kamu görevlilerini kapsayacak biçimde yapılmalıdır.
- Üniversitelerde çalışan her statüdeki idari personel için sözleşmeli personel de dahil, adil bir puanlama sistemi ile tayin hakkı verilmesi.
- Araştırma Görevlilerinin 3. Dereceye inmesi ve Yeşil pasaport alabilmesi.
- Uzman ünvanlı olarak göreve başlamış 2547 sayılı kanunda yapılan değişiklikle unvanları Öğretim Görevlisi olarak değiştirilenler ile direk Öğretim Görevlisi olarak atananlar, sözleşmeli statüde olduklarından 2 yılda bir görev süresi uzatılması ile uğraşmaktadır. Öğretim Görevlilerinin kadroya geçirilmesi. Bu adım, yükseköğretim kurumlarında akademik istihdam politikalarının daha adil, öngörülebilir ve sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır.
- 7/24 esasına göre hizmet veren Memur statüsündeki Koruma ve Güvenlik Görevlilerine, işçi statüsündeki zümrelerine tanınan ulaşım ve yemek hakkının da tanınmalı, üniformalarındaki “Özel Güvenlik” ifadesi yerine “Koruma ve Güvenlik” ifadesi kullanılmalıdır.
- Rektörler, Fakülte, Bölüm ve diğer yönetim birimleri Yükseköğretimin tüm bileşenlerinin katılımı ile yapılacak seçimle belirlenmelidir.
- 2547 sayılı Kanunun 52/a maddesi iptal edilmeli ve yönetici kadrolarına atama işlemleri Görevde Yükselme Sınavı ile yapılmalıdır. Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının merkezi ve düzenli biçimde (örneğin yılda en az bir kez) yapılması zorunlu hale getirilmelidir.
- 2547 sayılı Kanunun 13-b/4 maddesi revize edilmeli veya kaldırılmalıdır.
- Üniversitelerde mobbing komisyonları kurulmalı, çalışanlar korunmalı ve haklarını savunabilmelidir.
- Kreş ve gündüz bakım evleri imkânı kurumlarda yeterli düzeyde olmalı ve zorunlu hale getirilmelidir, Milli Eğitim Bakanlığı ve Özel sektöre devredilmemelidir.
- Üniversite Lojmanlarında akademik, idari personel ayrımı kaldırılmalıdır. Öğretim Görevlileri de lojman imkanından faydalanabilmelidir.
- 7. Dönem Toplu Sözleşme MADDE 38’de, Sağlık çalışanlarının ek göstergelerinde 10 puan iyileştirme yapılmış ancak Tıp fakültesi bulunmayan üniversitelerde çalışan sağlık çalışanları unutulduğundan bu iyileştirmeden yararlanamamıştır. Tıp fakültesi bulunmayan Üniversitelerde görev yapan sağlık çalışanlarının da bu kapsam içerisine alınması.
- İlave ek ödemelerin hepsinin emekli maaşlarına da yansıtılması.
- Enflasyon farkının, ortaya çıktığı ay itibarı ile ödenmesi.
- Büyükşehirlerde görev yapan memurlar için yüzleştikleri hayat pahalılığı nedeni ile Büyükşehir tazminatı verilmesi.
- Kamu Lojmanı tahsis edilemeyen Tüm Memurlara kira yardımı verilmesi.
- Sadece emeklilere değil çalışanlara da dini bayramlarda bayram ikramiyesi verilmesi.
- Okul çağında çocukları bulunan anne ve baba Kamu çalışanlarına Eylül ayında kırtasiye yardımı verilmesi.
- Komik bir rakam halini almış giyim yardımının emsal bir katsayıya bağlanarak artırılması.
- Eş yardımının emeklilere de verilmesi.
- Kamu çalışanları maaşından alınan gelir vergisinin sabitlenmesi
- Cumhurbaşkanlığınca atanmış bürokratlardan oluşan ve hükümetin teklifini tasdiklemekten başka bir görevi bulunmayan Hakem heyetinin kaldırılması veya üye dağılımının değiştirilmesi
- Şube müdürleri hülle yoluyla göreve atanmakta ve söz konusu atamalarda kesinlikle liyakat esas alınmalıdır. Özellikle teknik (yapı işleri, bilgi işlem vb.) birimlerdeki daire başkanlarının ve şube müdürlerinin alanlarında minimum lisans mezunu (mühendislik, teknoloji fakültesi vb.)aranma şartı getirilmelidir.
- ÖSYM’nin ve Açıköğretim yapmakta olan üniversitelerin sınav görevlerinin eşit ve adil dağıtılması talep fazlası var ise öncelik sıralamasının alt kademe memurdan başlatılması.
- Fakülte sekreterliği, meslek yüksekokulu sekreteri ve endüstri sekreteri gibi kadroların görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavına dahil edilmesi ve bu kadrolarda bulunanların şube müdürlüğüne geçişlerinin engellenmesi.
- Doktor öğretim üyesi kadrosu, şarta bağlı sözleşme yenilemenin yapıldığı tek akademik memuriyet kadrosudur. Belirlenen şartlar üniversiteye göre değişmekte, keyfi kriterler getirilerek yenilenmektedir. Doktor öğretim üyelerinin sahip oldukları, aynı kadrolarına yeniden atamalarının yapılması için, bu kriterleri her yeni atama döneminde yerine getirmeleri istenmektedir. İş güvencesinin sağlanması için bu uygulamanın sonlanması gerekmektedir.