Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4. Uluslararası STK Fuarı’nda konuştu.
Erdoğan konuşmasında şunları söyledi:
İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği ve Türkiye Gönüllü Kuruluşları Vakfı’nın düzenlediği 4. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Fuarı’nın hayırlara vesile olmasını, başarılı olmasını, birlik ve refahın kapısını aralamasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Afrika, Asya, Orta Doğu, Batı ülkeleri ve Türkiye’nin birçok şehrinden her biri birbirinden değerli çalışmalar yapan 150 sivil toplum kuruluşumuzu fuara katılımlarından ve katkılarından dolayı kutluyorum.
Bu güzel etkinliğin aramızdaki kardeşliği, dayanışmayı, ittifak ve birliği güçlendirmesini diliyorum. Birlik ve kardeşlik ruhunun doruğa ulaştığı, sivil toplum camiasında atan vicdanlı kalplerin birbirine ısındığı bu organizasyonu düzenleyen kuruluşlarımıza teşekkür ediyorum. Fuara katılan ve dünyanın farklı coğrafyalarında pek çok alanda kritik faaliyetler yürüten sivil toplum kuruluşlarımıza başarılar diliyorum. Burada gerçekleştirilecek panellerin, çalıştayların, sergilerin ve daha birçok etkinliğin aramızdaki dostluk ve iş birliğini güçlendireceğini, dayanışma ruhumuzu güçlendireceğini umuyor, bu dileğin gerçekleşmesinden mutluluk duyduğum için buradan şükranlarımı sunuyorum. gerçeklik. adım adım.
İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin eğitim, gençlik, insani yardım, aile ve insan hakları gibi alanlarda yürüttüğü çalışmaları takdirle takip ediyor ve gönülden destekliyoruz. Birliğimizin, İslam coğrafyasındaki 354 üye kuruluşuyla, 20 yıldır faaliyet çıtasını her geçen yıl daha da yukarılara taşıdığını görüyorum. Aynı şekilde çatısı altındaki 160’ı aşkın kuruluşla ülkemiz sivil toplumunun kapasitesine önemli katkı sağlayan Türkiye Gönüllü Kuruluşlar Vakfı da her geçen gün yeni başarılara imza atıyor. Samimi, gayretli ve erdemli hizmetleriyle tüm dünyaya örnek olma yolunda kararlı adımlar atan her iki kuruluşumuzun liderlerini de tebrik ediyor, Allah’tan onların yollarını açmasını, işlerini kolaylaştırmasını niyaz ediyorum.
İnsanlığın neredeyse tüm kurumlarıyla, tüm organlarıyla, tüm hücreleriyle kan kaybettiği bir dönemden geçiyoruz. Uluslararası sistemin ayrıcalıklı aktörleri, kendi çıkarları uğruna başta İslam coğrafyası olmak üzere dünyanın farklı bölgelerini savaş, çatışma ve istikrarsızlık girdabına sürüklüyor. Dünya, İslam alemini zorlu bir sınava, küresel bir kuşatmaya ve sinsice hazırlanmış planlarla dolu bir ateş çemberine tabi tutuyor. Bakın, yanı başımızdaki Filistin’de 14 aydır mazlumlar, masumlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, siviller hunharca katlediliyor. Küresel yönetim mekanizmaları, uluslararası örgütler ve uluslararası medya, Filistin’de, Lübnan’da ve daha birçok bölgede işlenen insanlığa karşı suçları görmezden geliyor. Vahşetin sıradanlaşmasını önlemek için İsrail lehine tam bir karartma uygulanıyor. Demokrasi ve insan hakları vaazı veren bazı ülkeler, bu alçak katliamları ve soykırımları durdurmaya çalışmak yerine, İsrail’e verdikleri destekle adeta zulmü körüklüyorlar. Bu durumdan cesaret alan Siyonist katiller, vahşet ve barbarlıklarına her gün bir yenisini ekliyor. Sürekli olarak bilinçsizlik seviyesini yükseltir.
Burada kırık bir kalple bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının başlamasının üzerinden 400 günden fazla zaman geçti. Yüzde 70’i kadın ve çocuk olmak üzere 50 bine yakın Filistinli kardeşimiz şehit oldu. 700 binden fazla kardeşimiz yaralandı. 1,9 milyon insan evini, doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kaldı. Filistin’de şehit ve yaralıların kanı sadece katillerin değil, onlara engel olmayanların da üzerine aktı. Gazze’de 160.000 binayı yıkan, 436.000 yapıya ağır hasar veren saldırıların ardındaki sinsi amaç her geçen gün daha da netleşiyor. Dar bir alanda hapsedilen 2 milyondan fazla Filistinli, bir yandan zor şartlarda hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da açlık, susuzluk ve ilaçsızlıkla mücadeleyi inatla sürdürüyor.
Rabbimden Filistin’de, Lübnan’da ve dünyanın her yerinde zulme ve zulme göğüs geren tüm kardeşlerimize yardım etmesini niyaz ediyorum. Başta İsmail Heniyye kardeşim olmak üzere tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Burada, Filistin’in kahraman yurtsever evlatları olan Filistin’in yiğit evlatlarını saygıyla selamlıyor, Allah’tan onlara zafer nasip etmesini niyaz ediyorum. Allah’tan bizlere, 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kuruluşunu görme, Filistin’i yeniden inşa etme, canlandırma ve Filistin’i yeniden özgürleştirme fırsatını nasip etmesini diliyorum. Öte yandan Kudüs’ün mahremiyetine saygı göstererek uluslararası güvenlik şemsiyesi altına alınması yönündeki çabalarımızı sürdüreceğimizi bir kez daha belirtmek isterim.
Rabbimiz Ali İmran Suresi’nde Allah’ın ipine sımsıkı sarılmayı, parçalanıp bölünmemeyi emretmektedir. Biz Müslümanlar olarak hem yapmadıklarımızdan hem de yaptıklarımızdan sorumluyuz. Böylesine zor bir ortamda bizlerin İslam dünyası olarak fikir farklılıklarımızı bir kenara bırakıp ortak tavır almamız ve ortak hareket etmemiz gerekiyor. Bu bir gerçektir; Birlik olmadan merhamet olmaz. Gönüller birlikte mücadele etmedikçe kibir ve kibirlilere karşı başarı sağlanamaz ve sağlanmayacaktır. Ancak bu şekilde Filistinli, Lübnanlı kardeşlerimize, Sudan’da, Yemen’de ve daha birçok ülkedeki masumlara, mazlumlara yardım edebiliriz. Bakın Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bize ne emrediyor? Kötü bir şey gördüğünüzde elinizle düzeltin. Elinizle düzeltemiyorsanız dilinizle düzeltin. Dilinle onu düzeltemiyorsan, imanın en zayıf derecesi olan kalbinle ondan nefret et. Evet, bu hadis gereğince imkanlarımız, araçlarımız ve kabiliyetimiz ölçüsünde zulme, zulme, kötülüğe ve kötülüğe karşı çıkmalıyız.
İslam coğrafyasında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarımıza da bu bağlamda çok önemli görevler düşüyor. Öncelikle farklı alanlarda farklı araçlarla çalışan STK’larımızın kapasitelerini artırmaları, uygulama mekanizmalarını güçlendirmeleri ve aralarındaki uyumu artırmaları gerekiyor. Artık STK’larımızın başta gençlerimiz olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerini kapsayan uygulamaları hayata geçirmesine ve onları sivil toplum faaliyetlerine dahil etmesine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Etki alanı geniş olan, birlik ve beraberlik içinde hareket eden, sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayan sivil toplum kuruluşları, küresel barış ve adaletin tesisine hayati bir katkı sağlayacaktır. Dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren STK’larımızın çalışmaları, her platformda dile getirdiğimiz ve ısrarla dile getirdiğimiz daha adil bir dünya vizyonumuzu gerçekleştirmemizde önemli bir yere sahip olacaktır. Bu gerçeğin farkında olduğunuzu düşünüyorum; İnsanlık büyük değişim ve dönüşümün acısını çekerken, birçok konuda yeni risklerle, yolsuzluklarla, yaratılış karşıtı dayatmalarla da boğuşmak zorunda kalıyor.
Kuşkusuz bu bağlamda en büyük bozulma ve yıkım aile kurumunu hedef almıştır. Takip ettiğiniz gibi aile anlayışımız, toplumsal yapımız, örf ve adetlerimiz, değerlerimiz ve kutsal değerlerimiz küresel anlamda bilinçli ve çok yönlü saldırı altındadır. Sapkın hareketler, teşvik edici yayınlar, reklamlar, moda adı altında yapılan dayatmalar ve topluma model olması gereken aktörlerin zihinlerine kazınan çirkin fikirler her yerdedir. Cinsel sapkınlıkların bir insan hakkı ve tercihi olarak sunulmasının ardındaki sinsi amacı çok iyi biliyoruz. Aileyi gereksiz bir yük, taşınması zor bir sorumluluk, insanın ömrünü kısaltan bir görüntü olarak göstermeye çalışanların amacı, bireyi yozlaştırıp tüm toplumu yok etmektir. Aile yapısı yıpranan, zarar gören ve çürüyen bir toplumun ayakta kalmasının mümkün olmadığı tarih ve inançlardan açıkça görülmektedir. Toplum, STK’ların dayandığı şube ve onları ayakta tutan temel direk olduğundan, toplumun temeli olan aileyi korumak onların öncelikli hedefi olmalıdır. Ev cephemizi güçlendirip güçlendirmek, çocuklarımıza, gençlerimize daha güvenli, daha vicdanlı, daha adil bir dünya bırakmak istiyorsak hep birlikte sorumluluk almalıyız. Bunu şimdi yapmalıyız, çok geç olmadan.
Günümüz dünyasında özellikle bölgemizde çatışma, savaş, kıtlık ve terör başta olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı yoğun bir göç dalgası yaşanmaktadır. Kendisi ve ailesi için daha güvenli, daha huzurlu, daha müreffeh bir yaşam kurma hayalini gerçekleştirmek isteyenler bir yolculuğa çıkıyor. Gelişmiş ülkelerin bu insani trajedi karşısında kayıtsız kalması insanlık ayıbıdır. Tarih boyunca Asya’dan, Afrika’dan, hatta Avrupa’dan insanlara kapılarını, gönüllerini açmış bir ülkeyiz. Bugün biz de Türkiye gibi yıllardır milyonlarca savunmasız insanı misafir ediyoruz ve kaynaklarımızı paylaşıyoruz.
Ayrıntılar yakında…